Anime sektörü, yıllar geçse de her geçen gün daha da gelişmeye devam ediyor. Sürekli “ işte bu zirve! daha iyisi yok.” deseniz de arkasına öyle bir seri geliyor ki aklınızı başınızdan almaya devam ediyor. Biz animeciler yok olmadığımız sürece Japon anime stüdyolarının üretkenliği, hayal gücü bitecek gibi gözükmüyor.
Anime sektörü, 90lara 80lere kadar hatta daha eskilere dayanıyor. Fakat ilk başlar da patlama yaşamamasının nedeni kısıtlı türün olmasıydı. Zamanla artan türleri ve bilim kurguya daha da yoğunlaşmaları üzerine dünyada adını duyurmayı başarmışlığı ile ülkemize kadar ulaşmış oldu.
Küçüklüğümüz de hepimiz anime olduğunu bilmeden Pokemon, Beyblade, Yu-gi-oh, Kaptan Tsubasa,..vs mutlaka izlemişizdir. Farkında olmadan reyting arttırarak anime yayınlarının artmasına vesile olmuş olduk. Sadece bununla kalmayıp bizlerden de önce ablalarımız, abilerimiz,
annelerimizin izlediği zamanın en popüler animesi Şeker kız Candy’yi es geçmemek gerekir çünkü Türkiye’de anime yayınlanmaya başlamasının en büyük öncülerinden biri olmuştur.
Olağan üstü konular ile popüleritesine popülerlik katan animeler diğer ülkelerde daha büyük ilgi yaratarak uzun soluklu animelerin dublajlı bir şekilde yayınlanması bunun en büyük kanıtıdır. Yaygınlaşan teknoloji ile daha fazla erişim imkanı, çevirisi yapılı bir çok animeye ulaşmak mümkün oldukça ülkemizde de daha fazla kitlelere ulaşarak yaygınlaşmaya devam edip büyüyen bir aile olarak gözlerimizin önünde. Önümüzde ki zamanlarda da büyüyen bir aile olmaya devam edicez gibi görünüyor.
NOT: Bu yazıyı Final Fantasy' nin daha yeni windows'a uyarlandığı zamanlar bir e-dergi için yazmıştım. üzerinde değişiklik yapmadan direk arşiv olarak bu yazım da blogum da kalsın diye paylaşıyorum. o yüzden üzerinden üzeriden uzun zaman geçen bir olayı yeni gibi anlatıyorum.
Oyuncu arkadaşlar için veya oyun oynamasa da çizimlerine
aşık olup final fantasy serisini merak edenler için final fantasy’nin hikayesi;
Tamamlanması 10 yıl süren Final Fantasy XV, geliştirilme
süreci boyunca çok farklı aşamalardan geçti. Konsept, karakterler, evren
defalarca yazılıp, silinip, baştan yaratıldı. Hatta oyunun ismi bile değişti.
Aslında “Versus XIII” isimli olan bu oyun 2013’de yenilenerek tekrar duyuruldu.
İlk olarak sadece Playstation uyumlu çıkarılsa da artık 2018
itibari ile Windows uyumlu olarak Steam’de biraz yüksek bir meblağ ile satışa
sunuldu. Sonunda benim gibi sadece PC oyunları sevenler veya Playstation’ını
olamayanlar için büyük mutluluk oldu. Steam’de sunulması ile oynu satın alıp
oynamak isteyen arkadaşlara kısa bir hikaye geçmişi ve Final Fantasy’nin hikaye
sırasını anlatmalıyım dedim. İşte başlıyoruz..
En başta da söylediğim gibi sürekli silinip baştan yaratılan
bir hikayesi olduğu için hayranlarının kafasında yıllarca karmaşalara yol açmış
bir hikaye. Bu neden ile kafalarımız da oluşan karmaşayı yok etmek adına 5
bölümlük bir anime serisi ve filmleri yayınlanmış, bu çaplı geniş geçmişe sahip
bir oyundan bahsediyoruz.
Hikayemizin geçtiği yer Lucis Krallığı, bu krallık kutsal
kristal sayesinde korunan ve nesilden nesile aktarılan bir güce sahiptir. Lucis
yüzünü takan kişi gücünü kontrol edebilir. Yüzüğün şuan ki sahibi Kral
Regis’dir.
( Kral Regis )
Kutsal kristal krallığı korumaktadır fakat bu gücü elde
etmek isteyenler için de bir savaş nedenidir. Gelişmiş teknolojileri ile
çevrelerinde ki ülkeleri fethederek daha da güçlenmiş olan Niflheim Krallığı da
kristalin peşindedir. Bu nedenle Kral Regis, kristali kullanarak şehrin
etrafına korucu bir bir bariyer oluşturur. Bu kadar büyük bir enerji kullandığı
için kristal Kral Regis’i yıpratmış ve erken yaşlandırmış hatta koltuk değneği
olmadan yürüyemez hale getirmiştir.
Buraya kadar olan hikayeyi ve savaş örgüsünü ilk olarak Kingsglaive:
Final Fantasy XV filmini izleyererek gelişmeleri görebilirsiniz.
( Kingsglaive’lar –
Filmden fotoğraf)
Final Fantasy, zaten inanılmaz gelişmiş grafik,çizimlerine
sahip bir oyunken filmi içinde aynı şeyi söylemek mümkün. Yine muhteşem grafik
ve efektler ile hazırlanmış bir film. Mutlaka izlemenizi öneriyorum.
Devam edicek olursak.
( Prens Noctis )
Kral Regis’ın bir de Noctis Lucis Caelum adın da oğlu
vardır. Noctis, küçük yaşta annesini kaybetmiş olması ve babasının
sorumlulukları nedeni ile yalnız büyüyen bir çocuk olmuştur.
Tenebrae, Lucis’in komşu krallığıdır. Kraliçe Sofia
tarafından yönetilmekte ve Lunafreya adında bir kızı vardır. Tenebrae,
kahinlerin bulunduğu bir nokta olmasıyla ünlü olmuştur ve en küçük kahin
Lunafreya’dır.
( Prenses Lunafreya )
Bir gün Noctis bakıcısı ve korumaları ile saraya dönerken
Niflheim tarafından gönderilmiş dev bir yarı yılan yarı kadın bir yaratık
tarafından saldırıya uğrarlar. Tüm herkes ölürken Noctis’de ağır yaralanır ve
travma geçirmesine neden olur. Kral Regis oğlu Noctis’in daha hızlı iyileşmesi
için onunla daha güvenli olan Tenebrae’ya gider. Ve böylece Noctis ile
Lunafreya tanışmış olurlar.
Noctis’in şehirin dışında yani bariyerden çıktığını öğrenen
Niflheim, Tenebrae’ya saldırır.
Saldırı sırasında ölen Kraliçe Sofia ile Tenebrae,
Niflheim’ın egemenliğine geçer.
Kral Regis, Noctis ve Lunafreya’yı alarak kaçmak ister ama
arkalarında kalan Lunafreya’nın kardeşi için Lunafreya yolda Kral Regis’den
ayrılarak Tenebrae’da kalır. Niflheim, Lunafreya’nın kahin olması nedeni ile
ona kötü davranmasa da yine de hayatlarını tutsak şekilde yaşamaya devam
etmelerini sağlarlar.
Aradan geçen 12 yıl sonra bile Niflheim,Lucis’e saldırmaya
devam eder.(Bu süreç yukarı da bahsettiğim filmde geçiyor.) Bu sırada
Kingsglaive(Kralın Kılıcı) takımı kurulur ve Kral Regis tarafından bu özel
takıma güç verilir. Fakat yine de artık Kingsglaive’in güçleri de Niflheim
ordusuna karşı yetersiz kalmaya başlar. Niflheim’ın barış yapmak istiyoruz diye
Lucis’e yaklaşıp kurduğu tuzaklarla işler daha da birbirine girer ve Niflheim
generali, Kral Regis’ı öldürür. Kral Regis, son anda parmağında ki yüzüğü
çıkararak Lunafreya’ya vererek yüzüğü oğlu Noctis’e ulaştırmasını ister.
Kral Regis’ın ölümü ile Lucis’de niflheim’ın eline geçmiş
olur. Bu sırada Noctis, başkentte olanlardan habersiz yolculuk yapmaktadır.
Hikayenin başlangıcı ve genel olaylar burada bitmektedir.
Bundan sonra bir de 5 bölümden oluşan animesi vardır. Bu anime de Noctis’in
yaşadıkları anlatılmıştır.
Babası ile arası iyi olmayan Noctis, sıradan bir liseye
gitmiş. Hatta saraydan ayrılarak küçük bir dairede yaşamaya başlamıştır.
Animede ve oyunda var olan karakterlere gelirsek;
Gladiolus Amicitia, babası kralın muhafızı olması nedeni ile
kendisi de babası gibi kral muhafızlığı yapmak istemektedir. Noctis’i
küçüklüğünden beri tanıması ve küçük yaşta gösterdiği şımarık hareketlerinden
dolayı Gladiolus zamanla Noctis’e karşı öfkeli duygular beslemiş ve her
fırsatta bir gün kral olduğunda ona saygı duymayacağını dile getirmiştir fakat
daha sonra noctis’in aslında farklı bir kişiliği olduğunu fark edince ona
zamanla ısınmaya ve sevgi beslemeye başlamaktadır. Bu yüzden koruması ve kılıç
hocasıdır.
Ignis Scientia, Noctis’in annesini kaybettiğinden beri Noctis’in
bakımını üslenmiş biri. Noctis’e yemek yapan, dairesini temizleyen ve tabii ki
korumalığını da üstlenen biridir.
Prompto Argentum, Küçüklüğün de şişman ve asosyal olan,
kimseyle arkadaş olmak istemeyen biriyken Noctis’e karşı meraklanıp arkadaş
olmak isteyen biri. Fakat fazla kilolarından dolayı Noctis için yeterince iyi
olmadığını düşünerek sıkı bir diyete girerek liseye kadar fazla kilolarından
kurtulmuş ve bu süreçte asosyalliğini yenerek konuşkan hatta çapkın biri haline
gelmiştir. Lisede Noctis ile yakın arkadaş olmuş ve yanından ayrılmayıp Noctis
ile seyahat edip bir gün Prenses Lunafreya ile tanıma hayalleri kurup,
savaşmayı öğrenmeye çalışan biri olarak devam etmiştir hayatına.
Bu 4 arkadaşın Araba ile çıktıkları yolculukta animemiz
biter ve oyunu açtığınızda karşınıza bu 4 arkadaşın yolda arabaları bozulmuş
halde karşımıza çıkar. İşte oyun burada başlıyor.
Noctis, Lunafreya ile bir araya gelebilip yüzüğü alabilecek
midir? Lucis’i Niflmheim’dan geri almayı başarabilecek midir? İşte bu soruların
cevaplarını daha sonra öğreniceğiz…
Siz söylemeden biz
söyleyeli Noctis, Naruto’dan Sasuke’ye benziyor. Saçları,bakışları,konuşma
tarzı, sesi vs.. o kısmı da ayrı bir çekici yanı..
Arkadaşlar biliyoruz ki hepimizin hayalidir Kore'ye gitmek. Fakat son yıllarda artan yeni fan sayısı veya yeni olmasa da hala Kore'yi tozpembe olarak gören arkadaşların çok olduğunu fark ettim.
Kabul etmeliyim ki yıllar önce ilk kore fanı olduğumda bana da tozpembe geliyordu.
Tabii ki bunda başta dizilerin olmak üzere çok büyük bir etkisi ve idollerin payı vardı.
Bu yazı da hiçbirşeyin üstünü örtmeye çalışmadan direk olduğu gibi maddeler halinde yazıcam.
1- YÜZ MASKESİ
İlk basitten alıp yüz maskeleriyle başlamak istedim ilk madde de.
Tüm Kore halkının genellikle birçok gün hatta nerdeyse hergün maske takarak gezdiğini ve özellikle idollerin taktığı desen desen çeşit çeşit maskeler olunca hepimizin gözüne hitap ediyor.
Hepimiz bunun bir çeşit moda olduğunu düşünsekde ilk başta ; aslında bunun moda için değil kirli havadan korunmak için olduğunu öğrendik. Çin ile çok yakın olan Güney Kore'ye malesef Çinde ki fabrikaların çok olması nedeni ile orda oluşan kirli havanın Kore'ye kadar ulaşması.
Bu bahsettiğim basit bir kirlilik değil gerçekten gözle görülcek kadar hava kirlenmesi olduğu günler oluyor. Gündüz vakti şehir manzarasında veya Han nehrinde fotoğraf çekilmek isteyipte hava kirliliğinden dolayı oluşan sisden kapanan manzarada fotoğraf çekilemeyen daha doğru görüntü beklentisini karşılayamayan kişiler var. Haliyle bu kadar hava kirliliği olan bir yer herkesi hasta etmeye müsait. Durum bu olunca Kore halkı da maske takmak zorunda kalıyor. Bu kadar çok maske takılınca haliyle bir çok çeşidini, desenlilerini vs. çıkartıp insanların ilgisini çekmişler.
Ayrıca youtube'da karşılaştığım Kore'de yaşan bir kaç turistin Kore'nin hava kirliliğinden dolayı hastalandıklarını söyledikleri videolara denk geldim.
Ülkemizin temiz havası için şükrediyor ve diğer maddeye geçiyorum :)
2- SOKAKLAR
Hangimiz istemez o meşhur renkli tabelalı Hongdae sokaklarında yürümek, sokak sanatçılarının performansları izleyip eğlenmek.
Ama bu sadece madalyonun görünen kısmı.. ana sokaklardan çıkıp ara sokaklara girdiğinizde karşılaşacağınız koca çöp yığınlarına veya sokaklarda sizlerden biriymiş gibi rahatça gezen fareleri görünce şaşırmayın çünkü şu modern koca Kore'de çöp sorunu var.
Çöp tenekelerini dolup taşan yığınlarca çöplerin olduğu sokaklar var. Ve bizim ülkemizdekinin aksine Kore'de Cam-Kağıt-plastik vs ayrılıp hepsinin kendi çöp kutularına atılması zorunlu bir çok yerde.
Ama tabii ki bu kurala uymayıp hepsini birlikte karışık olarak gelişi güzel atan kişilerde var. Bizde bu ayrım olmadığından pek bizi alakadar eder bir durum yok ama kore halkının yaşadığı sıkıntıları anlatıyorum bir yandan.
Kore'nin meşhur sokak yiceklerini unutmamak lazım. Bir çok turistin rahatsız olduğu şeylerden birisi. Sokak yiceklerinin ünlü olduğu boy boy satış arabalarının bulunduğu sokakların kokularından bahsetmeden geçemicem.
Ben pek kokuya hassas birisi değilim ama kokuya duyarlı ve yemek ayrımı çok yapan birisi iseniz sokak yiceklerinin bulunduğu caddelerde kokudan çok rahatsız olabilirsiniz. benden demesi :)
Kore sokakları demiş iken Tükürükçü amcaları unutmamak lazım..
Benim en nefret ettiğim şeylerden biridir erkeklerin yolda tükürmesi ama koreli amcalar işi farklı bir boyuta götürüp kalabalık,kırmızı ışık, metro,... fark etmeden sürekli yollara tükürüp duruyolar insanların yanında. Beni tiksindiren tek şey bu galiba ama o da kore'nin dikeni olsun görmezden gelicez napalım :)
3- Diğer Şehirler
Genelde gidilen ve en çok bilinen şehirler tabii ki Seul,Busan,Jeju ama oralar dışında diğer şehirlere seyehat edenler çook az..
Bir çoğumuz Kore'nin çok modern,teknolojik olmasından dolayı diğer şehirlerin de aynı Seul ve Busan gibi olduğunu düşünmemizi sağlıyor fakat aslında değil.
Diğer şehirler bi seul bi busan gibi gezilcek yeri veya eğlence bölgesi olmayan gayet sıradan şehirler.
Fakat Kore herşeyi fırsata ve paraya çevirmeyi sevdiği için diğer şehirlerde de doğal güzellikleri paralı hale çevirerek hem gezilcek biryer yaratmış hemde diğer şehirlerden da para kaynağı bulmuş.
tabii doğal güzelliklerden kastım çiçek tarlaları, bambu ormanı, vs yerleri bile görmek parayla.
4- GECE HAYATI - ERKEKLERİ
Kore'de Alkolün hat safada olduğunu ve bir içki kültürü olduğunu biliyorsunuz. ama Kore'liler o kadar abartıp çığırından çıkıyolar ki...
- içki içmekten yollarda uyuya kalmış kız/erkek görmek mümkün.
- İçki içmekten yollarda kusan çok kişi görmek mümkün.
- içki içip kafası güzelken yollara tuvaletlerini yapan kişiler mümkün.
Kalabalık bir bölge yakınında yaşayan ve özellikle clublara yakın bölgelerde ki kişilerin en büyük şikayeti sabah kalktıklarında yol kenarlarında kusmuklar ve insan dışkıları görmek.
Kimse sabah keyfini,manzarasını bunların bozmasını istemez :)
Kim istemez bangır bangır müziklerin çaldığı bir clubda eğlenmek sonuçta hayallerinin ülkesine gelmişsin sonunda... evet güzel Kore'de her bayan veya turist rahatça ve güvenli şekilde klüplere girip eğlenebiliyor bunda bir sıkıntı yok ama yaşanan ve olan bazı durumları da anlatmak isterim..
Evet konumuzu taaa en baştan alalım, yazımın başında dizilerin ve idollerin etkisi olduğunu söylemiştim işte asıl onların en büyük etkilediği konu bu... çünkü dizilerde ki yakışıklı ve düşünceli çocuklar hepimizi etkiliyor. özellikle yeni fanlar tüm koreli erkeklerin dizilerde ki gibi olduğunu düşünüyor ama malesef öyle değil. tabii ki bu da hiçbiri öyle değil demek olmuyor mutlaka vardır ama genel olarak bahsediyorum. dizilerin yanı sıra idollerin masum gibi davranmalarından da kaynaklanıyor. kendilerini masum göstermek için " daha önce hiç kız arkadaşım olmadı, daha önce öpüşmedim,..vs" iyi aile çocuğu rollerine giriyolar. nerdeyse yakında elime kız/erkek eli deymedi deme durumuna kadar gelicekler. ama sonradan sevgilileriyle yakalandıklarında, bir an da evlendiklerinde veya gizlice evlenip çocuğu olduğu vs ortaya çıkınca salya sümük ağlıyosunuz ama sizin oppanız masum unuttum.
haa birde dizilerde ki erkekleri örnek alanlar var. onlarda hep kibar,nazik roldeler ama sonradan
" büyük kavga çıkardı , kız arkadaşını dövdü, birini tecavüz etti gibi" haberler çıkınca şoka girip yalanlıyosunuz. tabii ki suçsuzlar da var iftiraya uğrayanlarda. zaten onlar elinde sonunda suçsuz olduğu ortaya çıkanlar.. benim bahsettiğim diğeleri...
Ünlülere sataşmayı bırakıp gerçek hayata dönüyorum.
Bu maddenin başında clubları anlatıyodum onlardan devam edicem.
Arkadaşlar koreli erkekler veya koreli işletmeciler salak değil. bizlerin bu ilgisini bildikleri için clublara özellikle kapılara yakışıklı çocukları koyup ilginizi çekmeye çalışıyor. Bu kadar basit birşeyden bahsetmiyorum.. mesela hondae'desiniz ve yakışıklı bir çocuk geldi sizinle konuşmaya çalışıyor. o çocuğun tek amacı seninle tanışmak değil. Clublar tarafından part-time ayarlanan yakışıklı çocuklar clup tarafından giydirip hazırlanıp yollanılıyolar sokağa sonra yakışıklılıklarıyla dikkat çektikleri için tanıştıkları turist kızları 'hadi eğlenelim' bahanesiyle o çalıştıkları mekana götürüp ona para harcatmak amaçları. Ama aslında o gördüğünüz yakışıklılar beş parasız ve sizleri ayarttıkları için o mekandan hem para hem kıyafet giderlerini karşılıyolar.
Başka bir durum ise , yabancı olduğunuz için dikkat çekiyorsunuz. haliyle gelip tanışmak isteyen kişiler oluyor. club da,yolda,pub da vs. ama siz geri çevirip tanışmak istemediğinizi söyleyince kavga çıkartan çooook kişi var. yanınızda biri olsun olmasın size sarkıntılık yapan çok kişi var çünkü bu kişilerin genelde kafası güzel oluyor.
Hee bir de şunu söyliyim sizinle tanışmak isteme amaçları aynı bizim ülkemizde de oluşan amerikan filmlerin algısı. Bizim türklerin yabancı kızlarla, özellikle Ruslarla birlikte olabilceklerini düşündükleri gibi onlarda öyle sanıyor. ve Kore'ye Rusya'dan giden çok turistin olmasının katkısıyla her gördükleri yabancıyı rus sanmaları.
Son zamanlarda Türk-Kore çiftlerin sayısı artmaya başladı. özellikle bazı popüler çiftleri biliyorsunuz ki baya ünlüler instagramda. Bu çiftleri görüp onlara özenip Kore'ye gider gitmez hemen sevgili yapmaya çalışan kızlarımız var.
Arkadaşlar hemen hayallere kapılmayın onlarda sizinle çıkmak için can atmıyorlar.
çevremde çok duyuyorum hemen sevgili olup bir süre sonra türkiyeye dönmeye yakın pat diye çocukdan haber alamayıp ortadan yok olanlar. veya uzun bir birliktelikten sonra evlenmek isteyince bırakıp ayrılan erkekler. Koreli erkekler bizim türk erkekleri kadar evliliğe yatkın değiller.
yada evlenme vaadi ile birlikte olup hamile kalınca sorumluluk almayıp öylece ortada bırakılıp yok olan koreli erkeklerde çok. veya arkadaşça,sevgili olmak ister gibi davranıp paralarını çalıp giden koreli erkeklerde çok. Sevgili olup bir süre sonra ailesi yabancı gelin kabul etmeyip ayrılan çiftlerde var.
Ben bunları uydurmuyorum hepsi çevremde tanıdığım kişiler tarafından yaşanan durumlar.
Tabii ki hiç mi düzgün ve gerçekten sizi sevicek birine denk gelmiceksiniz elbette geliceksiniz ama benim amacım sadece dikkatli olmanız ve avara olmamanız her tanıştığınızı tozpembe görmemeniz.
Unutmayın erkek heryerde erkektir.
Umarım bu yazımı beğenmişsinizdir. Ben yazıdan çok içimi dökmüş gibi hissediyorum.. :)
Duygu ve düşüncelerinizi YORUM yapabilirsiniz..
Sizler için yine değişik ne yazabilirim dedim veee sonunda bu yazıya karar verdim.
Uzun bir süre önce Koreli bir arkadaşım bana Kore'den kargo gönderdi ve içinde bir sürü şey vardı.
Takıdan,bakım kremlerine,kırktasiyeye vs. yanlarına birde benim için fazladan bir kaç atıştırmalıkda koymuştu. Son zamanlarda sadece Kore değil, genel bir Asya abur cuburlarına ilgi olduğu için bende bu atıştırmalıklar hakkında ki düşüncelerimi belirtmek istedim.
İlk olarak alışkın olduğumuz bir tatla başlamak istedim. Üzerinde ki desen değişikliği dışında tadında Oreo dan hiçbir farkı yok.
Herşeyi tatsız-tuzsuz yapan Koreliler bu sefer bu bisküvinin kakaosunu veya şekerini azarltmadan tam kıvamında yapmışlar.
normalde de Oreo seven biri olarak sevdim. puanım 5/5:)
Hepimizin en aşina olduğu Kore atıştırmalığı kesinlikle peperodur. Sürekli dizilerde görürüz yada Kore'de sırf pepero günü diye bir günün olduğunu biliyoruz. pepero gününde yanlış hatırlamıyorsam sevgililer birbirine süslenmiş kutular veya büyük sepetler içinde birsürü pepero hediye ediyor. bu yüzden kutuların arkasında not yazmak için bölge bulunuyor o yüzden arkasını da çekip göstermek istedim. Bizde ki Biscolata stix ile görüntüsü aynı olsada tadı aynı değil. daha az şekerli yani pek tatlı değil ama belirtmek isterim bu söylediğim fotoğrafdaki peperolar için geçerli. bildiğiniz gibi bizde ki 2-3 biscolata çeşidi yerine zibilyon tane çeşidi olan peperodan bahsediyoruz. bende gördüğünüz bu iki pepero en klasik olanları o yüzden daha sonra birgün yediğiniz pepero tatlı olurda 'hani tatsızdı' demeyin lütfen ^_^puanım 5/5
Yine bizde ki bizcolata moodlarda olduğu gibi bu atıştırmalıkda yuvarlak, içi çikolata dolgulu ve üzerinde sevimli desenler var.
yine ağır bir çikolata tadı olmadan çok hafif bir atıştırmalık :) puanım 4/5
Dışı buğdaydan yapılmış olmasından dolayı mı bilemicem fakat dışı çıtırlığının yanı sıra çok sert ve içinde çikolata çok az. bizim gibi herşeyi bol seven türkler için çikolatası var-yok arası. ve tamamen şekersiz gibi. şekersiz çikolata mı olur demeyin herşeyi yapar bizim koreliler. tadı falan olmayıncada sevemedim ama öyle yenilmicek birşey sanmayın çünkü boşa gitmesin diye yedim ben yine de ..açgözlülük kkk puanım 3/5
orta büyüklükte waffle çıtırları olan bir atıştırmalık. Tadı çıtır çıtır ama öyle ısırınca dağılan cinsten değil. sanırım ballı o biraz yumuşaklık katmış. yapısı,tadı,şekeri herşeyiyle süper. tadı tam bi çayın, kahvenin yanına uycak şekilde. Türkiye'de olsa kesin baya satılırdı bence :)puanım 5/5
Bu küçük atıştırmalıklar kutuda ki en bayıldığım şey oldu heralde..
bana bu hediyeleri gönderen arkadaşım şu Kore'nin çook meşhur adası olan Jeju 'da yaşıyor. ve bu fotoğrafdaki atıştırmalıkda jeju adasında yetişen portakallardan yapılıyor. paketini açtığınız anda buram buram portakal kokuyor. küçük beyaz mısır patlaklarından oluşuyo ve doğrulunu tam bilmiyorum fakat içinde hiç şeker olmadan sırf portakalın kendi şekeriyle yapılıyormuş sanırım ve buna rağmen şekeri, lezzeti tam yerinde. yediğinizde çok rahat portakal tadı ve kokusu alabiliyorsunuz. ben bayıldım kesinlikle puanım 5/5
bu atıştırmalıkların yanı sıra bizim hiçte alışık olmadığımız bir çay olan Karabuğday çayı vardı kutuda. İlk kokusu tuhaf gelsede yanına yaklaşamıcağınız bir kokusu yok. tadı fena değil. yeşil-bitki çayını geçtim hiç normal çay bile içmeyen ben, tadını beğendim. o yüzden bitki çaylarını sevenlerin kesinlikle bayılarak içiceklerine eminim.
İlk şekersiz olarak tadına baktım ardından iki kaşık şeker atıp tadına bakmama rağmen hiç tadında bir değişiklik olmadı. bu çok ilgiç geldi sanki şekeri içinde yok etmiş gibi :) dediğim gibi şekersiz bir şekilde bile tadı lezzetliydi. kokusundan dolayı puanım 4/5
kutudan çıkan bir diğer içecekde korenin meşhur 3'ü1 aradası olan Maxim oldu. fakat ben içip içip paketlerini çekmeden atmışım o yüzden fotoğrafdan anlıcağınız gibi ben çekmedim. fakat yinede tadından bahsetmek istedim. bizim nescafeler gibi ama sütü biraz daha fazla içtiğinizde kahvesi daha hafif, şekeri daha az ve bardakda sütünden dolayı sanırım biraz daha açık renk gözüküyor.
insanlar çaycı-kahveci diye ayrılıyor ya işte ben kahveci grubundanım hergün mutlaka 1-2 tane nescafe içiyorum. o yüzden tadına çok alışkın olduğum kafeini yüksek nescafe yerine maxim içinde çok hafif geldi. gayet lezzetli kahvecilerin beğenerek içiceğini düşünüyorum :) ben kahvesibol sevdiğim için puanım 4/5
Evet arkadaşlar kutumdan çıkan atıştırmalıklar bu kadardı. düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim. aranızda denemiş olanlar varsa düşüncelerini yorum yazabilirler...
- 1 dal kurutulmuş yosun
- 1 bardak İnce taneli pirinç (sushi pirinci)
- 1 tane havuç
- 1 tane salatalık
- 1 tane uzun sosis
- 2 tane yumurta
- bambu veya alüminyum folyo
YAPILIŞI :
- Benim kullandığım piriç bu -
İlk olarak pirinci 3 kere yıkıyoruz. Koreliler bu konuda çok takıntılı illa 3 olcak diyorlar sebebini bilmiyorum :)
yıkadıkdan sonra koyduğumuz pirincin ölçüsünde yani 1 bardak su döküp suyun içinde yarım saat bekletiyoruz.
Yarım saat beklettiğimiz pirinci küçük bir tencereye suyuyla birlikte koyuyoruz.
Kaynayana kadar kapağını kapatmıyoruz daha sonra kapağını kapatıyoruz. Kısık ateşte iyice suyu çekip yapışkan bir hale gelmesini bekliyoruz.
Mutlaka dibine yapışcağı için arada karıştırıyoruz yanmaması için.
pirincimiz hazır olana kadar kadar yumurtayı omlet şeklinde pişiriyoruz.
Yumurtada oldukdan sonra salatalık,havuç,sosis ve omleti uzun uzun kesiyoruz.
Artık olan pirincimizin altını kapatıp soğumaya bırakıyoruz.
Bu sırada bambumuzu serip üzerine yosunun parlak kısmı alta gelicek şekilde koyuyoruz.
Soğuyan pirinci yosunun üzerine yaymaya çalışıyoruz. pirinç çok çok yapışkan olduğu için eşit bir şekilde yapmak zor oluyor fakat olabildiğince az olcak şekilde yaydırıyoruz.
Kestiğimiz malzemeleri ikişer ikişer koyuyoruz.
Bambu yardımıyla ucunu kıvırıyoruz.
ilk kıvırma aşamasından sonra bambuyu üstünden çekip, aynı işlemi tekrar tamamen kıvrılana kadar uyguluyoruz.en son ucunu biraz biraz bastırarak kapatıyoruz ki yapışsın ve açılmasın.
Kıvırdıkdan sonra kimbap hazır hale geliyor.
Kesmek için en keskin bıçağınızı kullanınız ve bastırmadan yavaş yavaş kesiniz yoksa dağılıyor.
Ve işte kimbaplarımız hazır...
Gerçi biz pirinci biraz fazla koymuşuz hehe
Kimbap yapımı işte bu kadar basit sizde denemeden geçmeyin...
Yine daha önce yazmadığım bir konu hakkında yazıyorum, Animeler...
Tam olarak bir Otaku olduğum söylenemez ama bende bir çok kişi gibi yüzlerce anime izledim.
Fakat anime izlemeye başlayalı sadece bir kaç yıl oldu diye bilirim.
İşte bugünkü konumda beni son yıllarda anime izlemeye iyice teşvik eden 10 favori anime listem karşınızda :)
10- Avatar
Herkesin duymaya alışık olduğu bir anime avatar
ama benim bilinçli bir şekilde açıp izlediğim ilk animedir o yüzden listede olmazsa olmaz :)
Ve aynı zaman da filmi çıkmış bir anime.
Filmini görsel açıdan çok beğendim fakat başrolümüz Aang için aynı şeyi söyliyemicem çünkü animede ki o eğlenceli, enerji dolu,yaramaz çocuk nerde? biri açıklasın -_-
9- Kaichou Wa Maidsama
Romantizm diyince bir çok kişinin aklına gelen animelerden biri.
ilk "romantizm,romantik komedi,aşk" konulu izlediğim ilk anime.
Farkında olmadan konusunu bile bilmeden şans eseri denk gelip izledim ama bu animeden sonra çok fazla romantik konulu şeylerle ilgilenmeyen benin bile ilgisini çekip devamını bulmaya çalıştım bu tarzda fakat onlarca izlediğim shoujo animelerin hiçbiri beklentilerimi karşılamadı malesef...biri hariç, o ilerleyen listelerde :)
8-Kuroshitsuji
Ahh Sebastian .. böyle şeytan olur mu ya..?
Konusu en değişik animelerden biri kesinlikle..
Özellikle en başarılı live actionlardan birine sahip bence. Birde başrolde Hiro Mizushima oynuyor. Bir insan bir role nasıl böyle "çuk" diye oturabilir...
Live actionda çalan bir alt yapı müziği var ki bazı sahnelerin içimize işlemesini çok iyi sağlıyor ben çok beğendim
"siz beğencek misiniz bakalım" dicem ama o filmi izlemeden bu müziğin etkisini anlayamazsınız..
Ama ben yinede buraya linki bırakıyım :)
7- Death Note
Bunda çok fazla açıklama yapmıcam zaten death note'u bilmeyen yoktur..
Bir efsaneyi bu listeye eklemezsem olmazdı.
-Mangası
-Animesi
-3filmserisi
-Dizisi
derken şimdi tekrar yeni bir film serisi daha çekiliyormuş o da yetmezmiş gibi amerika'da da çekilcekmiş.. daha ne olsun efsane değil de ne?
6- Hotarubi No Morie
İşte ismini duyduğumda bile " ahh ,vahh" çekmeme yetiyor..
Allah'ım nasıl SADECE 1 BÖLÜM ile bir insanı bu kadar etkiliyebilicek bir kurgu yapabilirler?
alt tarafı 1 bölüm olmasına rahmen ün salmasına ters etki etmemiş. gerçekten 98765 kere izlememe rahmen youtube'dan her izlediğim videoların da hala ağlıcak gibi ürperiyorum.
Benim için yeri apayrı ...
İzlemiş olanlardan şu 2 gifti görenler bile hemen duygulancaklardır kesin :(
5- Akatsuki No Yona
Şuana kadar izlediğim tüüm animeler içinde en iyi çizimlere sahip kesinlikle.
2.sezonu için sabırsızlıkla hala bekliyorum.
Farklı karakterlerde ki o şapşal ejderhaları,
hak ve yona arasında geçen o komik dialogları özledim T.T
Bir de öyle bir endingi var ki ... üzerinden o kadar zaman geçmesine rahmen hala dinlemekden bir türlü bıkmadım sizde benim gibi eski dönem ( japanese ancient music ) seviyorsanız kesinlikle dinleyin derim :)
Bunlarda başrollerimiz giflerini de şuraya bırakayım :)
4- Rurouni Kenshin
Animesindense filmi daha çok bilinen animelerden biri
Bana göre live actionların Ennn iyisi yapılmış bir anime.
gerçekten daha iyisi olamazdı heralde..
Birde başrolde Takeru Satoh oynuyor. Kendileri zaten fanı olduğum biri bu filmde üzerine tuzu biberi oldu.
bir de şu "oro" diyişi beni benden alıyor kk
Sizde benim gibi aksiyon filmleri seviyorsanız bu 3 filmlik seri tam size göre (gerçi daha devamı çıkıcak) 1 dakikasını bile sıkılmadan izliceğinize eminim.. Bana bırakırsanız filmleri sabaha kadar överim..izlemiyerek büyük şey kaçırırsınız emin olun...
şurayada bir kaç giftini bırakayım :)
3- Tokyo Ghoul
Son zamanların, yani yakın zamanda çıkan en iyi ve en popüler animenin Tokyo Ghoul olduğunu çok rahat söyliyebilirim.
Henüz hiç anime izlememiş veya animelerle alakası olmayan kişilerin bile duyduğu, bildiği anime.
Beni anime izlemeye tamamen adapte eden tokyo ghoul'dür. Son zamanların animelerinin en farklı konusuna sahip.
Konun işleyişi,çizimleri,karakterler gerçekten inanılmaz.
Kaneki'nin şu parmak şıklatmaları beni bile ürpertiyor vallahi :)
1.sezon sonunda ki soru-cevap kısmı ...amaan yarrabii...
Birde 2.sezon finalinden bahsetmeden olmaz.. ayy o nasıl bir son..nasıl duygulandım..
3.sezon için nasıl bir merak var anlatamam..
Tokyo Ghoul'ün gün geçtikce ünlenen şu şarkısının acoustic versiyonunuda buraya koyuyim :)
2-Kamisama Haejimemashita
Hep görürdüm sosyal medya ortamında kızlar anime karakterlerine aşık oluyolar falan hep dalga geçer gülerdim olur mu öyle şey diye ama oluyormuş..ahh Tomoe ahh
öyle bir hayran bırakıyor ki onun yüzünden kaç tane shoujo anime izledim..tabii yerini tutan olmadı.
ilk başladığımda daha ilk dakikalardan 1-2 şey saçma değilmişti ama sonra olaylar öyle işliyor ki 2 sezonluk şu animeyi tek seferde bitirdim. hiç sıkılmadan tekrar tekrar da izlerim.
Hem komik,hem romantik,hem farklı konu..çizimleri desen süper.. birde endingi var ilk duyduğum da "buhaha bu ne lan" dedim ama sonra ağzıma öyle bir dolandı ki bağımlılık yapıyo sonra evde "ah-ah-ahh" diye dolanmaya başladım kkk
3.sezon için çıldırıyorum hala bekleyişteyim :(
Tomoe ile Nanami arasında geçen olayları sizde bayılarak izliceğinize eminim.
İşte bahsettiğim o şarkı :)
şu meşhur sahne ayy...**utanma emojisi please.
Şöyle bir kaç gif bırakıyım ..
1-Naruto
Yazım boyunca "efsane" kelimesini çok kullandım ama onlar lafda efsane.
Asıl herkesin bildiği herkesi anime izlemeye yönelten otaku sayısını arttıran anime şüphesiz Naruto'dur. Şimdi diceksiniz one piece'da var.
fakat bilirsiniz ki one piece sevenler naruto sevmez. naruto sevenler one piece'sı sevmez.
ikiside animelerin atası ama yapcak birşey yok...
Herzaman naruto'yu izlemeyi ertelemişimdir.
hatta naruto mu yoksa one piece mı izlesemde diye karar veremedim ikisininde konusunu veya hakkında hiç birşey bilmeden ilk 1.bölümlerine baktım. ilk one piece 1.bölümü izledim hoşuma gitmedi sonra naruto'nun 1.bölümünü izledim "sıradan gibi" diye düşünüp bıraktım çünkü naruto'nun uzunluğundan bile haberim yoktu. diğer animeler gibi bir kaç bölümlük bir anime sandım ve ilk bölümü çok da etkili olmayınca devam etmedim. aradan uzun süre geçince aklıma takılıp dayanamayıp başladım ve başlamaz olaydım...o kadar uzun olduğunu nerden biliyim... fakat hayal edemiceğim kadar iyi bir anime ki iyi ki uzun yapmışlar yüzlerce bölüm hiç sıkılmadım halada bitirmedim izlemeye devam ediyorum ve sıkılcağımı da sanmıyorum. gerçekten neden efsane olduğunu neden bu kadar övüldüğünü anlamış oldum.. insan resmen " adamlar yapmış be abii" diyo. çünkü o kadar zekice yazılmış ki ben mangakasına hayran kaldım. bu zamana da kadar ertelediğime o kadar pişman oldum ki...
hala görüyorum benim gibi başlamaya tereddüt edenler var. Çok samami söylüyorum hiç düşünmeden başlayın gerçekten hiçbir kaybetmezsiniz...
Sonuna kadar okuduğunuz için teşekkür ederim...
İşte izlediğim yüzlerce animenin içinden benim vazgeçilmezlerim bunlar..